13 Eylül 2017 Çarşamba

Konya'da Direk Dansı

Blog tıklansın diye yazıyla alakalı ama feci şekilde çarpıtılmış başlık attım. Bu ucuzlukları hep odatv'den öğreniyorum.

Gelelim direk dansı bahsine. Melbourne'deyken fark etmiştim, orada zibil gibi direk dansı kursu vardı. (Gördüğünüz gibi şarka gitmemin üstünden neredeyse bir yıl geçti ama hala ekmeğini yiyorum.) Gavur buna "pole dance" diyor. Bunu striptizci kursu gibi düşünmeyin, halk eğitim meslek edindirme kursu değil bu, daha ziyade eğlenceli, maceralı bir egzersiz biçimi. Hiç de kolay değil ayrıca, kuvvetli olacaksın, esnek olacaksın, çevik olacaksın, dengen iyi olacak, biraz da gözüpek olacaksın bu işi becerebilmek için. Merak edenler için birkaç link koyuyorum, ayıplı olmayan direk dansı nedir diye bakabilirsiniz: Buraya, buraya, buraya ya da buraya tıklamak serbest. (utanmayın ayol, egzersiz diyorum size spor diyorum.) Bazı kurslar sadece kadınlara özel, bazıları ise kadın-erkek karışık sınıflar açıyor. Ben neredeyse Melbourne'dekilerin hepsini, saatlerini, başlangıç kurlarını, ücretlerini vs araştırdım, kafaya koymuştum öğreneceğim direkte fır dönmeyi, tepetaklak aşağı kaymayı ama bu meseleye orada olduğum sürenin son ayında uyandığım için dedim ki "şimdi  başlasam da bir ayda pek bir şey öğrenemem, artık temelli geldiğimde başlar, uzun uzun devam ederim." Zaten tahmin edersiniz ki oradaki her şey gibi bu kurslar da çok pahalıydı. Neticede Avustralya'ya temelli taşınma ihtimalimin dayanağı olan doktora başvurusu zamanı geçenlerde geldi, oradaki hocam bana mail attı, "ne yapıyorsun, geliyor musun?" dedi, dedim ki "belki başka zaman, ben şimdi Konya'ya mecburi hizmete gidiyorum."

ben zaten tepetaklak duramam ya, çok korkuyorum.
ayağımı duvara yaslayarak amuda kalkmam bir yılımı aldı.
Avustralya'ya taşınmama kararım sonucunda direk dansı hayalim bu iş Türkiye'de yaygınlaşıncaya kadar askıya alınmış oldu. (Lan aslında bir hoca getirip ben mi açsam bu kursu? Arkadaşlar iş  konuşmak isteyenler özelden yazsın.)

Pek yakında Konya'da yaşamaya başlayacağım, haftaya evimi taşıyacağım, güvenlik soruşturmasının tamamlanıp tebligatın yapılmasını bekliyorum. Çokça heyecanlıyım, biraz da korkuyorum. Konya'ya, Ankara'da on beş yılda edindiğim yüz bin kişilik arkadaş çevremi bırakıp bir başıma gidiyorum. Kendimle başbaşa kalmak hiç becerikli olduğum bir konu değil maalesef, ilk zamanlarda orada yalnız başıma bocalamayayım diye bazı önlemler almaya çalışıyorum. Örneğin Ankara'da hiç de adetim olmayan havuza yazılmak işine niyetlendim bu sebeple. (Kendimle ilgili bazı gereksiz bilgiler paylaşayım: Benim ömürlük kullanmam gereken bir ilacım var, bazı kişilerde erken kemik erimesi yapmış bu ilaç yan etki olarak. O yüzden ben egzersizimi kemiği de geliştiren koşu gibi, ağırlık çalışmak gibi şeylerden seçiyorum. Malum yüzmenin kemiğe bir hayrı yok. Ama Konya'da yapacak işim gücüm yok, hem koşarım hem de bir iki gün yüzmeye de giderim, zararı olmaz dedim. Havuz araştırmaya başladım. ) Konya'nın havuzları hamam misali, kadın saati - erkek saati ayrı! Bazıları direk günleri bölüştürmüş hatta, salı-perşembe-pazar bayan günü diyor. Saat paylaştıranlar kadınlara haftanın üçte birini ayırmış sadece, bu saatleri de genellikle mesai saatlerine denk getirmiş. Haftanın üçte ikisi erkeklere. Karşı cins arkadaşlarla eşzamanlı kulaç atıp ayak vurmanın uygunsuz olduğunu düşünmüş belli ki Konya ahalisi, oysa ben kafasında bone olan hiçbir canlıdan zarar gelmeyeceğine eminim. Elinde atom bombasının düğmesi olsun, kafasında boneli adamdan zarar gelmez, öyle naif bir aksesuar o. Neyse ben bu havuz olayını şaşıra şaşıra kime anlattıysam "evet bizim orda da öyle" dedi. Sizin oraların da allah bin belasını versin, ne diyeyim. İlla ki yeterince araştırırsam saatleri bana uyan bir havuz bulabileceğime inanarak Konya gerçeğine usul usul alışmaya çalışıyorum.

Konya'dan MS 2017 yılına ait bir havuz seansları tablosu.
Renklerin çirkinliğine bakılarak orjinal bir eser olduğunu söylemek mümkün, bu çirkinlik o dönemde iç anadolu esnafınca sık tercih edilmiştir. Benzer renk kullanımını aynı döneme ait kebapçı menülerinde de görmek mümkündür.  
Ben bu havuz işini bir şekilde hallederim ama haftada yedi gün var, ben yüzsem yüzsem iki gün yüzerim. Bana daha fazla aktivite lazım. Oldum olası koro sevmişimdir, aklımda da hep uygun bir zaman olsun, iyi bir türk sanat müziği korosuna katılayım (evet ruhum yaşlı, kime ne) diye bir düşünce vardı. Ankara'da koro sürüyle, ama zaman uymadı. Ama Konya'da öyle mi, zamandan bol ne olacak, yazılırım en nefis TSM korosuna, istedikleri kadar çok çalışma koysunlar hepsine giderim. Ama araştırıyorum, soruşturuyorum, Konya'da baronun korosu dışında bir tanecik olsun sanat müziği korosu yok. Ben de avukat olmadığıma göre kaldım mı korosuz? Bakın direk dansından vazgeçtim ses etmedim, kızlı erkekli havuzlarda kulaç atmamaya da razı geliyorum, bana bir koro bulun ben makamınca şarkılarımı söyleyeceğim, cık, o da yok. (Konya'nın sosyal hayatına dair endişelerim gittikçe artıyor anlayacağınız.) Sonunda bir adet tasavvuf müziği topluluğu buldum. Allah kabul etsin düzenli meditasyon yapan, Budizm'in reenkarnasyon gibi bilimdışı yanlarını sallayıp kalanıyla kıyısından köşesinden ilgilenen (bakın bu da Melbourne'de bulaştı, aman ne Melbourne'müş, demek gitmesem hepten köylü kalacakmışım.) bir insan evladıyım. Tasavvuf bana ters olmasa gerek diye tahmin ediyorum. Konya'ya gitmişken tasavvufla şöyle yakından tanışmak, azıcık içli dışlı olmak harika fikir dedim. Nasiplenirim bu kültürden, zaten müziğini ufaktan dinlemişliğim de var, dede efendi olsun, ıtri olsun, tanıdığımız sevdiğimiz abilerimiz. Ben böyle böyle direk dansı kursundan tasavvuf müziği topluluğuna doğru kendimi ikna ederken gördüm ki bu topluluk hem amatör değil, hem de aşağıdaki fotoğraftan göreceğiniz gibi pek beni aralarına alacak bir ekip gibi değiller. Bu koro çalışmalardan sonra bir şeyler içmeye de gitmiyordur sanırım.

Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu
(o çarşafların içinde hep çıplaklarmış diyorlar ama günahları boyunlarına)

Neyse korosuna giremedik diye tasavvufu sallamayacağım, merak ettim bir kere, biraz okuyacağım gitmişken. Kindle'ıma cilt cilt mesnevi indirdim, oradan başlarım.

Hayat şartları ve mecburi hizmet ikilisi sağolsun hayaller yirmi santim cam topuklu ayakkabılarla direklerde saltolar atıp başaşağı fır dönmek olsa da, hayatlar havuzların bayan saatlerinde yüzmek ve diğer günlerde evde duş başlığına "Tut-i mucize-guyem ne desem laf değil"... Benim hayaller de şimdi biraz şey, ben bunu kabul ediyorum ama bir kent için de korosuzluk kabul edilebilir gibi değil.

Velhasıl mecburi hizmet süresince amacım Konya'nın Ankara'ya yakınlığıyla teselli olmak değil, şehrin kendisinde seveceğim şeyler bulup geçici de olsa orada kendime bir hayat kurmak. Bunu yapabileceğimi de sanıyorum. Bundan sonra ilginç bir şeyler denk gelirse eğer, iyi niyetim ancak adetlerine asla uymayan kişiliğimle barınmaya çalışacağım Konya'dan yazacağım. Yolunuz düşerse beklerim, sevgiler.