22 Mart 2020 Pazar

Biraz Sessizlik Lütfen

Okullar tatil edilir edilmez, bu salgın telaşı evde tek başına geçmez diye düşünüp annemin bana gelmesine karar verdik. Anne kız olarak sosyal mesafelendirmede bilmem kaçıncı günümüz. Eskiden pek temizlik titizlikle ilgimiz yoktu, o nedenle önce temel temizlik kurallarını öğrenmemiz gerekti, bahanesi oldu bütün evi temizledik, cam kapı kilim kırlent ne varsa sildik yıkadık, evin rengi açıldı. Bugüne kadar hayvan gibi yaşamışız, temizledikçe hoşumuza da gitti. Artık sabahları kalkıp kahvaltıdan önce kapı kollarını bir tur siliyoruz. Zaten her kıyafet sadece bir kez giyiliyor, ben elimi yıkayınca genelde yüzümü de yıkıyorum, yüzüm kurudu pul pul oldu. Mutfak alışverişini silmeden dolaba koymuyoruz, ya inanamazsınız sanki boka sokup çıkarmışlar, nasıl pislik çıkıyor üstlerinden. Corona geçince normale dönebilecek miyiz bilmiyorum, bu temizlik takıntısı işi akıllıca gibi geliyor bana. Neyse evde kesinlikle sıkılmıyoruz, iş çok, pasta börek yapıyoruz, okuyoruz, film izliyoruz, spor yapıyoruz. Keyfimiz yerinde. Sadece... Yani nasıl anlatsam bilmiyorum ama... Annem çok konuşuyor. Sohbet gibi olsa yine iyi. Mesela televizyon açık, Fahrettin Koca açıklama yapıyor, annem ona akıl veriyor, kızıyor, soru soruyor, haberlerdeki her cümleye cevap veriyor, mesela spiker röportaj yapacak, spikere ayrı laf yetiştiriyor, röportaj yapılan kişiye ayrı laf yetiştiriyor, yani zaten bu insanlar bizi duymuyor ama duysalar bile bu hızda cevaplamaya yetişemezlerdi. Gerçekten abartmıyorum, belgeselde penguenlere akıl veriyor, laf yetiştiriyor, o tarafa gitmeseymiş yavrusunu bırakmasaymış, belgesele akıl veriyor. Trafiğe çıkıyoruz, yanımızdan geçen her arabaya bir lafı var, geçme kardeşim bak ben sağa dönücem, sen de arkama yapışma, polis de ne işe yarıyor anca bakıyor, ışık kırmızı yanarsa ışığa da bir lafı var, inanılmaz. Bunlar karşı tarafın haberinin olmadığı ama yine de birine hitap ediliyormuş gibi duran tek taraflı sohbetler. Bunlardan arda kalan zamanda kendi günlük faaliyetlerinin seslendirmesini yapmaktan hoşlanıyor annem. "Acıktım ben yemek yiyeyim, yemek koydum kendime, yemeğimi yiyorum, ohh yedim çok iyi oldu, acıkmıştım şimdi doydum." Annem de benim gibi uzun zamandır yalnız yaşıyor, bunlar yalnız yaşamanın alışkanlıkları biraz anlıyorum, yani genel olarak davranışlarının evde başka birini daha etkileyebileceğini kestiremiyor. Mesela odadan çıkarken ışığı kapatıyor ama ben hala o odadayım, üstüme kapatıp çıkıyor, tabi bir yandan konuşarak, ışığı da kapatayım, salona gideyim. Yani ne zamandır sessiz olan evimde bir haftadır tek kişilik öyle bir gürültü var ki; hah bir de whatsapp'tan anneme mesaj gelince bildirim niyetine 15-20 saniyelik uzun bir melodi çalıyor. Her mesajda. İnanılmaz. Bunu değiştireyim mi dedim, yok ben seviyorum çalsın dinliyorum diyor. Her mesajda uzuun uzuun aynı melodi, yani bu sevilebilir bir şey asla değil. Telefona mesaj geldi, bakayım, hah arkadaşım göndermiş, cevap yazayım, nasılsın diye sormuş, yazdım cevap.

Yine de böyle kaygılı zamanlarda yalnız olmaktan kesinlikle iyi, halimden memnunum. Biraz çok eleştirdim, kendisine söz hakkı doğar diye düşünerek onun da bu geçirdiğimiz günlere dair bir şeyler yazmasını istedim.

Aşağıda söz annemin:

***

Corona Günlerinde Kızımla Ben

Kızımın programı değişince, "Evde tek başına" filminin yeni versiyonunu çekmemek için, ...... gecesi (güvenlik amaçlı gün ismi verilmedi) apar topar hazırlanan valizle gece 21:00'de  Konya'ya büyük bilinmezlik duygularıyla yola çıktım. Okudukça o bilinmezlik duygusunun ne olduğunu herkes anlayacak. Tipi şeklinde yağan karın romantizmiyle, karda araba sürme korkusu akla bile gelmeden bir anda yol bitti. Tabii sizi seven ve merak edenler için durum farklıdır. Sizinle birlikte yolculuk ederler ve hep akla en kötüsü gelir ve yol onlar için kabusa döner. Ta ki siz "Ben geldim" diyene kadar. Ve ben Konya'ya gece yarısını geçe giriş yaptım. Eşyaların bagajdan 4. kata taşınması ve giriş dezenfeksiyon işlemleri sonrasında kızımı öpmeden, dokunmadan hoş geldin faslı sonrası yatağa balıklama atladım. Sabah namazıyla uyanan ben, evin içinde ses çıkarmamak için profesyonel hırsız edasıyla kahvaltımı hazırladım. Sonrasında kızıma şoförlük derken birinci gün kazasız bitti. Kucakta laptoplar; ben AÖF sınavlarına çalıştım biraz, kızım kendi projelerini çalıştı derken gün bitmiyor ne yapsak da... Ev kadınlığım mı ağır bastı yoksa sıkıntıdan mı bilinmez ve dışarıda lapa lapa kar yağarken kalktım evin bütün camlarını sildim. Yetmedi tüller perdeler derken evde bahar temizliği senaryosu yaşanmaya başladı. Çamaşır makinası doldur boşalt istasyonu gibi çalışıyor. Beni de makinada kısa devir yıkar korkusuna kapıldım bir an. Geceler gerilim kol geziyor salonda. Kuşak çatışması  sonucu,  yaptığım espriler atarlı giderli cevaplarla gerilimi yüksek seviyelere taşıyor. Neyse bir gün daha birbirimizi boğazlamadan son buldu. Bir gün son buldu ama sonraki günler ne yapılacak? Başladık ortak neler yapabiliriz arayışına. Zehir gibi soğukta saksıların topraklarını değiştirmek. Örgü... 3 kes, 2 artır.  O örüyor,  ben komut veriyorum. Sonrasında mezar taşı gibi kanepede oturuyorum bir sıra bitene kadar. Çok sıkıcı valla. Neyse, belki puzzle? Daha sinir bozucu çünkü gözlerim iyi görmüyor! Tv??? Ortak zevk aldığımız sadece 2 kanal var. Onu da seyretmeye uzun süre dayanamıyoruz. Hava çok soğuk spora çıkamıyoruz. Film seyretmeye karar verdik 20:30 sularında...  Seyretmeye başladık büyük bir keyifle ve kaçınılmaz kâbus yaşandı bir saat sonra. Göz kapaklarıma hakim olmam mümkün değil.  Bitmesine 15 dakika kızımın her türlü tepkisini göze alıp gidip yattım. Korka korka sabah sonucu sorup öğrendim neyse ki. Daha sert bir tepki bekliyordum ama yumuşak bir geçişle atlattık fırtınayı. Sonrası günler... Kızım arkadaşlarıyla görüntülü görüntüsüz, sesli sessiz telefon görüşmeleri yaparken, ben de ilgili evlat modunda anne-babayı arayıp hatır sorma seansları. Ay unuttum valla... Ev sahibi kızım poposunu kaldırıp mutfağa sadece Türk kahvesi yapmaya girdi. Bulaşık makinası bozuk. Bir yıl oldu fırsat bulamamış! Oturduğu yerden bulgur var, makarna var, kabak var deyip duruyor. Laf çok yemek yapmaya gelince icraat yok. Gerçi hakkını yemeyeyim.  Anne sen bırak ben bulaşıkları yıkarım diyor. Ama canım isteyince!!!!!!!!!!! O can ne zaman ister büyük muamma. Bu riski göze alamayınca sürekli çatal bıçak tabaklarla aşk yaşıyorum lavaboda. Karantina devam ediyor ve ikimiz de birbirimizi öldürmedik. Hiçbir virüs bizi öldüremez artık. Yine de can güvenliğimden emin degilim. Pelin'den korktuğum kadar Corona'dan kokmuyorum valla. Hadi uzaktan öptüm hepinizi.

Pervin

***

Karşılıklı laf yetiştirmek gibi olsun istemem ama bir gün patlıcanlı börek yaptım, bir gün muzlu kurabiye yaptım, bana yemek yapmıyor demiş, yazıklar olsun. Bu sabah kahvaltı kim hazırladı acaba, ayıp.

#EvdeKalın
Anne-kız zaman geçirmek, nefes darlığından iyidir.

Ebeveynlerimizle mümkün olduğunca açık havada ve
darlanıp kendimizi en yakın yükseltiden boşluğa attığımızda
başımıza bir şey gelmeyecek yerlerde görüşelim. 

19 Mart 2020 Perşembe

Çeviri Yazı: Bir Fırtına için Düşünceler


Pek sevdiğim Alain De Botton’un girişimi The School of Life’ın belli başlı konularda yazılar yayınladığı The Book of Life’ta kısa bir yazı okudum. Bu yazıyı eşime dostuma yollayayım istedim ama Türkçesini bulamadım. Malum evdeyiz, vakitten bol bir şey yok, çevireyim dedim. Bu işin profesyoneli değilim, muhakkak bazı hatalar olmuştur. Uyarırsanız düzeltirim. Pandemi günlerinde iyi geleceğini umarım, iyi okumalar.



Kaygı - Bir Fırtına için Düşünceler


KABUL ET: Bizler evrenin gizemli bir şekilde oksijenlenmiş bir köşesinde, mucizevi ve kırılgan bir türüz. Koşullarımızın mutlak hakimi hiçbir zaman olmadık, ve hiçbir zaman olmayacağız, kontrol edilemez muhteşem güçlerin merhametine değişmez şekilde tabiyiz ve buna zerafetle teslim olmalıyız.

RAZI GEL: Olaylar karşısındaki acizliğimize, muazzam beyinlerimizin güçsüzlüğüne, doğanın bizi mecbur bıraktığı alçakgönüllülüğe, mikrobiyal hayatın garipliklerine karşı savunmasızlığımıza.

YOL VER: Tek kırışık barındırmayan hayatlara ve kusursuz yollara dair mükemmellik düşüncelerine. Düzenli olarak, tamamen şaşkına uğratılma beklentisi içinde olmalıyız.

KİŞİSEL ALMA: Bunların hiçbiri yapılırken akılda biz yoktuk. Biz özel olarak seçilmedik. Kurban olabiliriz, ama asla hedef değildik.

SEVGİ: Sevgili incinmiş insanlarımız; benzer şekilde korkmuş ve şaşkın komşularınıza yardım eli uzatın, karşılıklı kırılganlığın her daim şaşırtıcı ve kutsanmış keşfi ile dostluklar kurun.

HİZMET ET: Sevmenin sevilmekten daha zengin ve hizmet etmenin hizmet edilmekten daha tatmin edici oluşundan rahatlama duyun. Yorucu kendini gerçekleştirme arayışına, kesinlikle daha kolay olan şu hedef için bir mola verin: başkalarının rahatlığı ve güvencesi.

KARAMSARLIK: Huzurlu bir zihne, en iyiyi bekleyerek değil, en kötüyü inceleyip, onun korkunç derinlikleriyle barışarak ulaşın. Ele alınmamış boyutlarının dehşetini tüketin. Korkudan kendinizi bıktırın.

TAKDİR ET: Özellikle kuş seslerini, yedi yaş altındakilerin çizimlerini, palmiye ağacı resimlerini, limonları, kumsala ve kucaklaşmalara dair anıları.

GÜL: Karmaşanın saçmalığına; dar ağacı yolunda hayata meydan okuyan mizahta ısrarcı olun.

KENDİNİ AFFETME: Tam olarak arzu ettiğimiz gibi ve umduğumuz kadar sakin ve zeki olamadığımız için. Çoğu zaman çatlak olmak normaldir, ve neredeyse akıllıcadır.

KÜÇÜK ZEVKLER: Her seferinde tek bir gün; mütevazı zevkler için özel bir yer ile: çiçek manzarası, çikolata, sıcak bir banyo, açık fikirli arkadaşlarla kara mizah.


Sadece birkaç yüzbin yılda, varoluşa dair başdöndürücü bir kavrayışa ulaşmış, muhteşem makinalar inşa etmiş ve kendini yetkili konumda zanneden bir türden geliyoruz. İlerleyen saatlerde, biraz korkmuş ve bir süre boyunca çok ama çok küçük hissetme ihtiyacımızı kabul etmemiz gerekebilir.