21 Ekim 2016 Cuma

Tüküreyim böyle hobinin ızdırabına

Buraya geleceğim tarihler belli olunca hemen buradaki koşu organizasyonlarına bakmıştım. 16 Ekim’de Melbourne Maratonu var, harika. Kayıt oldum, hazırlandım, çok hevesliyim, gece uyuyamadım doğru düzgün. Hedefim var, 2 saatin altında bitirmek istiyorum.

Bir hafta önceden iş yerinde de bahsi geçmeye başladı, Brezilyalı oğlan var Victor, ofiste çalışma masasını paylaşıyoruz, o tam maraton koşacak, bir de hocalardan biri var Nigel, o da yarı maraton koşacak. Yirmi kişilik ofisten organizasyona kayıtlı ben dahil üç kişi çıkmasından yarışın ne kadar kalabalık olacağını tahmin edebilirsiniz. Şehrin yarısı koştu sanırım.

Bunlar 10k'cıların "1.dalga"sının starta yakın kısmı sadece,
 ya fotoğrafla olacak şey değil, çok kalabalıktı, siz benim sözüme güvenin.

 Sabahın köründe trene bindim, 3 tane siyahi arkadaş göğüs numaralarını takmışlar, yolu biliyorsanız birlikte gidelim dedim, ben kesin kaybolurum çünkü, biliyorlarmış, kısa mesafeci tipli Etiyopyalı arkadaşların peşine düştüm. Birlikte yarış alanına gittik. Etiyopyalı kardeşlerim 10 k koşacakmış, onlar benden önce start aldı, onları uğurlayıp ısındım. Yarı maratoncuların sırası geldiğinde start’a geçtim. Bi çişim geliyor, bi ağzım kuruyor, sürekli bir fiziksel rahatsızlık halindeyim. Yanımda orta yaşlı bir abla var, “maraton koşulur mu ya saçmalık” minvalli şeyler söylüyor, işin amacı keyif almak değil mi diyor, “allah allah” diyorum “keyif mi alacaktık, bana kimse bir şey söylemedi”. İşte böyle sevimsiz İngilizce şakalar espriler yapıyoruz başlama çizgisinde birbirimize, arkadan alkış ve gülme efekti eksik. 2 saat pacer’ı var önümde bir yerlerde. (pacer demek şu: yarışı 2 saatte bitirecek bir koşucu, balon taşıyor, bayrak taşıyor, bir şey taşıyor, sen görüyorsun onu koşarken, fikir veriyor hızına dair.) Saat 7 buçuk oldu, pacer ablayı önüme aldım koşmaya başladım. Çiçek gibi koşuyorum, hiçbir derdim tasam yok, bıraksınlar böyle sabaha kadar koşayım diye düşünürken, hakikaten dedim ya daha ne kadar devam edeceğim böyle… Şimdi gidiyorum ama ya birazdan yorulursam? Kesin yorulacağım, kesin hızlı gidiyorum, yavaşlasam da sonra mı hızlansam, yavaşlarsam da hızlanamazsam ne olacak, belki de hızlı gitmiyorum şimdi, bir de yavaşlarsam hepten geri kalırım. Böyle dev bir hesapsızlık içindeyim. Saatim de yok, telefondan süremi takip edecektim, onu da karıştırdım, süreyle hızla tek alakam pacer abla, dedim ki kendi kendime, şimdi hesap yapıp düşünmenin sırası değil. Şimdi koş, sonra düşünürsün. Yola konsantre ol, asfalta konsantre ol, sayıları boş ver. Ama yazıklar olsun ki çok zekiyim, düşünmeden duramıyorum. Sayıları boş ver dedim ya kendime, beynim diyor ki “hayır bebeğim hayır. Sayıları düşünmenin tam sırası. Ver bana iki tane dört basamaklı çarpmazsam neyim” diyor. Yemin ederim komiklik olsun diye yazmıyorum, 6-8 km’ler arasını dört basamaklı sayıları çarpmaya çalışarak geçirdim. Nitekim 1001 ile 1001’i çarpayım dedim, hem kolay hem eğlenceli olur, çarpamadım. Vakit geçmiş oldu oyalanmış oldum. Öte yandan ben 21 nasıl bitecek bilemiyorum, 10 km olmadan yoruldum. Eve gitmek istiyorum, uyuyacağım, zaten rüzgar çıktı, hava soğuk gibi, zaten bitişte bekleyen kimse yok, hiç tadı yok ki, kendi kendime trene binip yarı maraton koşup eve dönüyorum, bok gibi iş, koşsam koşmasam kimsenin haberi yok. Bu işin güzel yanı organizasyonu, arkadaşlarla birlikte olması, babanla koşması, babanın seni geçmesi, bitince yokuşları inişleri sanki orijinal bir şeymiş gibi tekrar tekrar birbirine anlatması… Neyse ben yoruldum, tadım kaçtı, ama durmadım, yürümedim, inat ettim koştum.

hele şu teyzenin şımarıklığıyla, benim bitmişliğimin aynı karede buluşmasına bi bakın,
 ben bu fotoğrafa para verir miyim siz söyleyin. 
Önce 2 saat pacer’i abla ufak ufak gözden silindi. Tamam dedim, 2 saat olmaz, 2 saat 5 dakika olur sorun değil. Böyle dememe kalmadı 2 saat 10 dakika pacer’ı yakışıklı bir abimiz göründü. Bu abi de gözden silinirse yandım, buna yapışayım artık dedim, var gücümle asıldım, gittiğim kadar gittim, nitekim son 5 km’ye doğru bu abi de arkasına bakmadan bastı uzaklaştı. Sonra kafayı çevirip baktım 2:20 pacer’ı nerde diye, rahat 60 yaşında olan eski tüfek bir koşucuyu yapmışlar 2:20 pacer’ı. Çüş artık, bitişte anamız babamız beklemiyor diye üzüldüysek o kadar da değil dedim, dedeye kendimi geçirtmeden bitirebildim. İkinci yarı maratonumu burada koşmuş oldum. Hedeflediğim gibi 2 saatin altında filan koşamadım, koşarken kendime dedim ki “bir daha asla!”, sonra Antalya için kayıt yaptırdığımızı hatırladım. Demek ki “bir daha yine”.

koştum, şahidim yoksa bile belgem var. 

2 yorum:

  1. Ne zamandır okuyamadım. Çok iyi geldi. Antalya'ya ne zaman geliyorsun?

    YanıtlaSil