21 Kasım 2016 Pazartesi

Melbourne halayı

Melbourne’de her şey olabilir ama halay yoktur diye düşünüyor olabilirsiniz. Yanılıyorsunuz, var, çektim oradan biliyorum.

fotoğrafta ben yokum boşuna aramayın, çünkü fotoyu ben çektim.
 ama foto çekmediğim sırada halay da çektim. 

Burası çok kültürlü bir şehir. Hatta kendi kültürü var mıdır, nedir, nerededir; ben anlayamadım hala. Bence pek yok. Bir aksanları var değişik, bira var, Avustralya futbolu var, başka da bir şey yok. Öyle kültür mü olur! Kendileri de heralde farkında olacaklar durumun, varsa yoksa göçmenlerin kültürünü yaşatma, övme, yerlere göklere sığdıramama... Bir de göçmene mecburiyetleri var tabi, gönülleri hoş etmeye de çalışıyorlar sanırım.

Bu haftasonu 23. Anadolu Alevi Festivali vardı Melbourne’de, merak edip ona gittik. Festivalin nerede olacağını anlamaya çalışırken yanlışlıkla fazla google’lamışım, yerel hükümetin buna benzer festivallere ayırdığı bütçeyi buldum. Yaklaşık 400 tane etkinliğe irili ufaklı para ayırmışlar. Hadi yarısından çoğu yaramaz olsa, senede 100'den farklı kültüre ait etkinlik oluyor demek ki. Şehirde gerçekten de sürekli bir etkinlik hali var: Latin festivali, gece marketi, bienal, müzik festivali, hep bir şeyler bir şeyler… buranın nesi meşhur deseniz, etkinliği derim. 


Bizim Alevi festivali de şehrin biraz kuzeyinde bir gölün etrafındaki yeşillik alandaydı. Daha festival alanına yaklaşırken “lan herkes Türkçe konuşuyo!” heyacanına kapıldım. Yabancı memlekete gelince, yabancının suratına tebessüm ederken ince ince Türkçe giydirmek pis huyumdan kurtulamadığım için “herkes Türkçe anlıyor bak ağzına mukayyet ol” diye tembihimi yedim. 


Avustralyalı insanın gün içinde en çok telaffuz ettiği kalıp “no worries”. Hem “rica ederim” demek, hem “önemli değil” demek. Bir şey aldın teşekkür ettin, no worries diyor; çarptın özür diledin, no worries diyor. Gün içinde altmış kere no worries diyen insanların gayri ihtiyarı içinde “worry” namına bir şey de kalmıyor. Dingin, sakin insanlar. Avustralyalı dinginliği sakinliğiyle, Alevilerin hoşgörüsü birleşince bu festival de şirinler köyü gibi festival olmuş.  Hemen girişte Barış Atay’ın oyunu “Sadece Diktatör”ün bilet satışı vardı. Melbourne'e geliyormuş. Broşürün altında “Haziran Sydney” yazıyor! Kardeşlerim filan deyip sarıldım ama bilet satışında duranların Haziran’la alakası yokmuş, olsun sarılmış olduk, no worries. E o kadar sarılınca bilet de alırız sandılar ama bir bilete 40 dolar benden çıkmaz valla, yanpiri yanpiri uzaklaştık o standdan. Aleviliği insanlara anlattıkları standlar çadırlar vardı, kitap satışı standları vardı, 20 liraya gözleme, 5-6 liraya sallama çay vardı. Melbourne tarifesi çok fena gerçekten, kazık hep kazık, her şey kazık. Yapacak bir şey yok, aç duracak değiliz, aldık. Yine no worries deyip derin nefesler eşliğinde yedik. 


 Sonra müzik grupları çıktı, gruplardan biri sahneden inmeden önce, kulaklarımda hala şiir gibi asılı duran o büyülü sözcükleri söyledi: “O zaman bir halay çekelim değil mi?” Senin ağzın bal yesin abim. Hemen sonra Melbourne parklarından, inanması güç, lorke lorke sesleri yükseliyordu. Çok sıcaktı, buranın sivrisinekleri çok fena, daha fazla duramadık, halaydan sonra çıktık festivalden. Yalnız çiçek gibi festival olmuş, çok mutlu olduk geldiğimize, emeği geçen herkesin eline sağlık. (Evet burası çok sıcak, çünkü güney yarım küre. Mesela bugün 34 dereceydi. Ama yarın 19. Buranın havasını hiç sevmiyorum. Dengesiz. Bir de hep yağmur yağıyor. Mesela bugün 34 derece pişiyoruz ama yağmur ve rüzgar da var. Olmaz ki öyle.) 

Hepinizi öpüyorum, kendinize dikkat edin, kiminle konuşsam sesi boğuk boğuk geliyor, bol sıvı için, önünüzü kapatın. No worries. 






2 yorum:

  1. Bende festivalin guney kolu ayagindaydim. Gozlemlerine aynen katiliyorum. Guzel bi yazi olmus😊

    YanıtlaSil