6 Ekim 2016 Perşembe

Tatlım Senin Karbon Ayakizin Kaç Numara?

İş tecrübesi olsun diye, ağırlıklı olarak kendi gayretlerimle azıcık da Hacettepe’nin desteğiyle önümüzdeki dört ayımı Melbourne, Avustralya’da geçireceğim. Canım güzel arkadaşlarımla son iki hafta boyunca doya doya, ayrı ayrı ve birlikte defalarca vedalaştık ve hepsine başımdan geçenleri yazacağıma söz verdim. Yalan tabi, nasıl yazayım. Cennet gibi memlekete gelmişim, işimi gücümü gezmemi bırakıp whatsapp’a laf yetiştirmem mümkün değil. Neticede buradan toptan anlatacağım ne yapıp ettiğimi, ilgilenen herkesler buyursunlar…


Dün yirmi dört saati aşan bir yolculuk yaptım. Sabiha Gökçen’den Katar Havayolları ile Doha’ya, Doha’dan Adelaide’e, oradan da son olarak Melbourne’e geldim. Havaalanından bir adet dev, bir adet orta halli bavulum, sırt çantam, kol çantam ve ben, bizi tren istasyonuna götürecek shuttle’a bindik, sonra da trenle eve. Kalacağım yeri Airbnb’den iki haftalık ayarlamıştım. Beğenirsem kalırım, beğenmezsem değiştiririm gidince diye. Neyse eve geldim. Ev sahibi bence Japon, çünkü çekik gözlü ve ben bu coğrafyaya bu kadar cahilim. Eve girerken ayakkabı çıkarttık. Dedim demek ki Çinliler de böyle yapıyor. (Japon değilse Çinli…) Zaten gecenin körü, zaten saatlerdir yoldayım, gözüm pek bir şey görmedi, gittim kıyafetlerimle uyudum. On iki saatlik uykudan sonra buranın saatiyle öğlen uyandım. Açarız yeriz muhabbet olur diye yanımda getirdiğim çekme helvamı da alıp mutfağa gittim, evdekilerle gündüz gözüyle tanıştım. Nan (son ihtimal Koreli olabileceğini düşündüğüm ev sahibim), bir de arkadaşı. “Ev biraz değişik gelebilir sana” dediler. Hakikaten bir değişik ama nedir tam çıkaramıyorum. Evde plastik kullanmıyorlarmış, barındırmıyorlarmış. Evdeki her şey metal, ahşap, cam. Mutfakta buzdolabı yok, taze meyve sebze yiyoruz dediler. Hadi hepsi tamam, evde doğru düzgün mobilya da yok. Yerlerde halı kilim bir şey yok. Neyse benim odamda yatağım var, içerde bir yerde çamaşır makinası gördüm. Duş var. Bunlar bana yeter.  Bakın bu da odam: 

tepemde ne yazıyor bilmiyorum ama plastiğin anasına sövüyor olabilir. 
Tek kuralımız var dediler, az tabak çanak var, o yüzden bir şey yiyince hemen yıka ki kimse tabaksız kalmasın.  Eyvallah ama bulaşık deterjanı tabi ki yok. Avucuma karbonat döktü Çinli, bununla yıkayabilirsin dedi. Çevreciliğime güvenim nerden baksan tamdır ama Ortadoğu’da çevreci olmak kolay. Plastik poşetini denize atmayınca, nükleere karşı çıkıp, şehirlerde parkları bahçeleri yıkmayalım deyince en büyük çevreci oluyorsun zaten.  O çevreci doğa dostu halimle benim bile “lan yeter, o bikarbonatı bi indir hele” diyesim geldi, derin nefes aldım verdim, sustum. (Zaten sonra internetten baktım, yıkanıyormuş karbonatla bulaşık. Bence siz de boşuna deterjan alıp ortalığı kimyasala boğmayın yani.) Neyse ben bir markete gideyim diye sokağa çıktım. Ben zaten Türkiye’de de şapşalım biraz. Yolumu yönümü bilemem, karşıdan karşıya geçemem vs. Telefonuma bakıyorum uzun uzun, çünkü haritayı anlayamıyorum. Araba yavaşlıyor yanımda, yardıma ihtiyacın var mı diyor.  AVM gibi bir yere girdim, sağa gidiyorum dönüyorum sola gidiyorum, başkası geldi, aradığınızı bulamıyor musunuz yardım edebilir miyim diyor. Bilmiyorum kimi insanın hoşuna gider böyle şeyler ama ben aptallığım yüzümden okunuyor sandığım için sevmiyorum. “Ben kendim bulcam yeaa” diye ağlayarak uzaklaşmak istiyorum. Herkes işine baksın ya, o kadar da yardımsever olmayıversinler. Ha asıl neyi unuttum. Bir adam geldi markette yanıma, burada okuyormuş, vizesi yüzünden miymiş neymiş belli bir saat karşılıksız çalışması gerekiyormuş. Ücretsiz ayak masajı yapacakmış bana. Tövbe estağfurullah el adamının eline ayağımı verecek değilim, kolay gelsin kardeş dedim eve döndüm. (Trafiğin sağdan aktığını da zaten baya zor anladım. Ona alışmak gerçekten zor olabilir, o konuda kendime zerre güvenmiyorum.) Bu arada evimiz beni küçük minik bir sürprizle bekliyormuş meğer. Hava kararmış, evin koridorunda masalarda minik minik mumlar yanıyor. Neden efendim, çünkü elektrik yakmıyor Nan. Gerçek ışık kullanıyorlarmış. Orda artık içim bir yükseldi benim “akşam elektrik yoksa kiradan düşelim abisi bu ne” diyeceğim ama baktım etrafıma güzel de olmuş gibi sanki karar veremedim, yine ses edemedim. Neyse hafta sonu sahil kenarında evleri varmış, orada vegan beslenip yoga yapmalı bir hafta sonu planlıyorlarmış. Beni de çağırdılar. Haklarını vereyim, baya arkadaş canlısı bir ev ahalim var.  (Çinli de Kamboçyalıymış.) 

çünkü cahilim. siz de cahilsiniz, bana artizlik yabmayın.


17 yorum:

  1. Harika olmuş ya, zevkle takip edeceğim :)

    YanıtlaSil
  2. Yarılarak okudum, belliydi evde bi numara olduğu. Bence sırada bahçedeki çukura organik gübre maksatlı zıçmalı parti var. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tabi ki evimizde kompost çöpü ayrı. ama o kovaya bi de sıçalım derlerse o orjinal olabilir :)

      Sil
  3. Heyecanla devamını bekliyorum!

    YanıtlaSil
  4. Bloggerlık tam olmuş sana panpi �� 10 numara 5 yıldız. Durmak yok yazmaya devam

    YanıtlaSil
  5. bu blogu nasil takip edeyim mesajlar gelsin hep?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bilmiyorum ki, yazı yükledikçe sana watzaptan mesaj atarım ben :)

      Sil
  6. Hohoy çogiyi ya ben de takipteyim.

    YanıtlaSil
  7. Hohoy çogiyi ya ben de takipteyim.

    YanıtlaSil
  8. Kolay gelsin Pelin
    Takipteyim

    YanıtlaSil
  9. İşte yıllardır çizmek istediğim karikatür. Takipteyim tabi ki.

    YanıtlaSil
  10. İşte yıllardır çizmek istediğim karikatür. Takipteyim tabi ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ya hocam <3 benim de görünce aklıma siz gelmiştiniz :)

      Sil
  11. Cok iyi olmus Pelin. Super fikir:)

    YanıtlaSil
  12. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  13. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil