İş tecrübesi olsun diye, ağırlıklı olarak kendi gayretlerimle
azıcık da Hacettepe’nin desteğiyle önümüzdeki dört ayımı Melbourne, Avustralya’da
geçireceğim. Canım güzel arkadaşlarımla son iki hafta boyunca doya doya, ayrı
ayrı ve birlikte defalarca vedalaştık ve hepsine başımdan geçenleri yazacağıma
söz verdim. Yalan tabi, nasıl yazayım. Cennet gibi memlekete gelmişim, işimi
gücümü gezmemi bırakıp whatsapp’a laf yetiştirmem mümkün değil. Neticede buradan
toptan anlatacağım ne yapıp ettiğimi, ilgilenen herkesler buyursunlar…
Dün yirmi dört saati aşan bir yolculuk yaptım. Sabiha Gökçen’den
Katar Havayolları ile Doha’ya, Doha’dan Adelaide’e, oradan da son olarak
Melbourne’e geldim. Havaalanından bir adet dev, bir adet orta halli bavulum,
sırt çantam, kol çantam ve ben, bizi tren istasyonuna götürecek shuttle’a
bindik, sonra da trenle eve. Kalacağım yeri Airbnb’den iki haftalık
ayarlamıştım. Beğenirsem kalırım, beğenmezsem değiştiririm gidince diye. Neyse
eve geldim. Ev sahibi bence Japon, çünkü çekik gözlü ve ben bu coğrafyaya bu
kadar cahilim. Eve girerken ayakkabı çıkarttık. Dedim demek ki Çinliler de
böyle yapıyor. (Japon değilse Çinli…) Zaten gecenin körü, zaten saatlerdir
yoldayım, gözüm pek bir şey görmedi, gittim kıyafetlerimle uyudum. On iki
saatlik uykudan sonra buranın saatiyle öğlen uyandım. Açarız yeriz muhabbet
olur diye yanımda getirdiğim çekme helvamı da alıp mutfağa gittim, evdekilerle gündüz
gözüyle tanıştım. Nan (son ihtimal Koreli olabileceğini düşündüğüm ev sahibim),
bir de arkadaşı. “Ev biraz değişik gelebilir sana” dediler. Hakikaten bir
değişik ama nedir tam çıkaramıyorum. Evde plastik kullanmıyorlarmış,
barındırmıyorlarmış. Evdeki her şey metal, ahşap, cam. Mutfakta buzdolabı yok,
taze meyve sebze yiyoruz dediler. Hadi hepsi tamam, evde doğru düzgün mobilya
da yok. Yerlerde halı kilim bir şey yok. Neyse benim odamda yatağım var, içerde
bir yerde çamaşır makinası gördüm. Duş var. Bunlar bana yeter. Bakın bu da odam:
tepemde ne yazıyor bilmiyorum ama plastiğin anasına sövüyor olabilir. |
Tek kuralımız
var dediler, az tabak çanak var, o yüzden bir şey yiyince hemen yıka ki kimse tabaksız
kalmasın. Eyvallah ama bulaşık deterjanı
tabi ki yok. Avucuma karbonat döktü Çinli, bununla yıkayabilirsin dedi.
Çevreciliğime güvenim nerden baksan tamdır ama Ortadoğu’da çevreci olmak kolay.
Plastik poşetini denize atmayınca, nükleere karşı çıkıp, şehirlerde parkları bahçeleri yıkmayalım
deyince en büyük çevreci oluyorsun zaten. O çevreci doğa dostu halimle benim bile
“lan yeter, o bikarbonatı bi indir hele” diyesim geldi, derin nefes aldım
verdim, sustum. (Zaten sonra internetten baktım, yıkanıyormuş karbonatla
bulaşık. Bence siz de boşuna deterjan alıp ortalığı kimyasala boğmayın yani.)
Neyse ben bir markete gideyim diye sokağa çıktım. Ben zaten Türkiye’de de
şapşalım biraz. Yolumu yönümü bilemem, karşıdan karşıya geçemem vs. Telefonuma
bakıyorum uzun uzun, çünkü haritayı anlayamıyorum. Araba yavaşlıyor yanımda,
yardıma ihtiyacın var mı diyor. AVM gibi
bir yere girdim, sağa gidiyorum dönüyorum sola gidiyorum, başkası geldi,
aradığınızı bulamıyor musunuz yardım edebilir miyim diyor. Bilmiyorum kimi
insanın hoşuna gider böyle şeyler ama ben aptallığım yüzümden okunuyor sandığım için sevmiyorum. “Ben kendim bulcam yeaa” diye ağlayarak uzaklaşmak
istiyorum. Herkes işine baksın ya, o kadar da yardımsever olmayıversinler. Ha
asıl neyi unuttum. Bir adam geldi markette yanıma, burada okuyormuş, vizesi
yüzünden miymiş neymiş belli bir saat karşılıksız çalışması gerekiyormuş.
Ücretsiz ayak masajı yapacakmış bana. Tövbe estağfurullah el adamının eline
ayağımı verecek değilim, kolay gelsin kardeş dedim eve döndüm. (Trafiğin sağdan
aktığını da zaten baya zor anladım. Ona alışmak gerçekten zor olabilir, o
konuda kendime zerre güvenmiyorum.) Bu arada evimiz beni küçük minik bir
sürprizle bekliyormuş meğer. Hava kararmış, evin koridorunda masalarda minik
minik mumlar yanıyor. Neden efendim, çünkü elektrik yakmıyor Nan. Gerçek ışık
kullanıyorlarmış. Orda artık içim bir yükseldi benim “akşam elektrik yoksa kiradan
düşelim abisi bu ne” diyeceğim ama baktım etrafıma güzel de olmuş gibi sanki
karar veremedim, yine ses edemedim. Neyse hafta sonu sahil kenarında evleri
varmış, orada vegan beslenip yoga yapmalı bir hafta sonu planlıyorlarmış. Beni
de çağırdılar. Haklarını vereyim, baya arkadaş canlısı bir ev ahalim var. (Çinli de Kamboçyalıymış.)
çünkü cahilim. siz de cahilsiniz, bana artizlik yabmayın. |
Harika olmuş ya, zevkle takip edeceğim :)
YanıtlaSilYarılarak okudum, belliydi evde bi numara olduğu. Bence sırada bahçedeki çukura organik gübre maksatlı zıçmalı parti var. :)
YanıtlaSiltabi ki evimizde kompost çöpü ayrı. ama o kovaya bi de sıçalım derlerse o orjinal olabilir :)
SilHeyecanla devamını bekliyorum!
YanıtlaSilBloggerlık tam olmuş sana panpi �� 10 numara 5 yıldız. Durmak yok yazmaya devam
YanıtlaSilbu blogu nasil takip edeyim mesajlar gelsin hep?
YanıtlaSilbilmiyorum ki, yazı yükledikçe sana watzaptan mesaj atarım ben :)
SilHohoy çogiyi ya ben de takipteyim.
YanıtlaSilHohoy çogiyi ya ben de takipteyim.
YanıtlaSilKolay gelsin Pelin
YanıtlaSilTakipteyim
teşekkürler abi :)
Silİşte yıllardır çizmek istediğim karikatür. Takipteyim tabi ki.
YanıtlaSilİşte yıllardır çizmek istediğim karikatür. Takipteyim tabi ki.
YanıtlaSilya hocam <3 benim de görünce aklıma siz gelmiştiniz :)
SilCok iyi olmus Pelin. Super fikir:)
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil